Hakem Halil Umut Meler, yeşil sahada Ankaragücü başkanı Faruk Koca tarafından yumruklandı. Yere düşen Meler’e tekmelerle saldırıldı. Büyük infial yaratan olay, Türkiye’de son 20 yılda artan şiddet ve toplumsal cinnet halinin ne ilk örneğiydi ne de son olacak… “Kindar ve dindar nesil yaratma” söylemini kullanan AKP iktidarı temsilcilerinin, “beğenmediklerini” hedef gösteren açıklamaları ve kutuplaştırıcı dili toplum yapısına da yansıdı.
İktidarın, kadına karşı işlenen suçları meşrulaştıran sözleri, İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek şiddeti önleyen politikaları tırpanlaması kadın cinayetlerini önlenemez hale getirdi. Bunda “cezasızlık” olarak nitelendiren uygulamalar da etkili oldu. Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu’nun verilerine göre son 10 yılda 3 bin 151 kadın erkekler tarafından katledildi.
DOKTORLAR ÖLDÜRÜLDÜ
Şiddetin hedefindeki tek kesim kadınlar değildi… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Giderlerse gitsinler” diyerek hedef gösterdiği sağlık çalışanları da sürekli şiddet haberleriyle gündeme geldi. İktidar temsilcilerinin açıklamaları yurttaşları da “Artık doktor dövebiliyoruz” diyecek duruma getirdi. 1 Ocak 2016-3 Mart 2022 arasında doktorlar 20 bin 298 kez “Beyaz Kod” verdi. Son yedi yılda 23 binden fazla doktor şiddete uğradı. Son 17 yılda 12 doktor görevi başında öldürüldü. Şiddete karşı önlem alınmaması ise tepkiyle karşılandı.
AKP döneminde, iş cinayetleri “fıtrat” ve “kader”, hak arama mücadelesi “suç sayılır” oldu. 301 madencinin ölümü sonrası eylem yapan Somalı madenci, iktidar temsilcileri tarafından tekmelendi. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı en büyük işçi direnişine imza atan TEKEL işçileri polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Alanlarda “insana yaşam” için eylem yapan emekçilerin birçoğu susturulmak istendi.
Rize’de, Manisa Yırca’da, Akbelen’de. “doğanın hakkını savunmak”, çevreyi korumak için direnenler gözaltına alındı. Gezi Parkı Direnişi’ne katılanlar polis şiddetiyle karşılaştı.
“Hak ihlallerinin ve uygulanmayan yargı kararlarının” son örneği TİP milletvekili Can Atalay’ın davasında yaşandı. Hâlâ cezaevinde tutulan Atalay’la ilgili karar AYM ve Yargıtay arasında “yargı” krizine neden oldu.
DEMOKRASİDE SINIFTA KALDIK
Son 20 yılda özgürlükler, demokrasi ve hukukta her seferinde geriye gittik. Yargının bağımsızlığı tartışmaları yurttaşların hukuka olan güveninin azalmasına neden oldu. Ekonomik, Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) verilerine göre Türkiye’de 2010 yılında “yargıya güven” yüzde 59 idi. 2022’de bu oran yüzde 33’e geriledi. Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Türkiye “demokratik olmayan” ülkeler kategorisine girdi. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) son raporunda, Türkiye’nin “yolsuzlukla” mücadele etmediği vurgulandı.
Gazetemiz yazarı Murat Ağırel’in duyurduğu futbolda kara para aklama ve yasadışı bahis iddiaları savcılığı harekete geçirdi. Ağırel, Tuzlaspor’un yüksek rakamlarla bilet sattığını ve tüm biletlerin tükenmesine rağmen maçlarını bir avuç taraftarının izlediğini açıklamıştı.
‘HAKLI GEREKÇESİ OLAMAZ’
Yaşanan şiddet vakalarını değerlendiren Psikolog Prof. Dr. Nursu Çakın Memik, şiddet olayının herhangi bir haklı gerekçesi olamayacağını belirterek “Şiddet sorun çözme yöntemi olarak değerlendiriliyor. Hekime, öğretmene, sporculara yönelik şiddet var. Bu yaptırımsız ve cezasız kaldığı zaman işin açıkçası pekiştirilmiş oluyor. O nedenle bunun yaptırımı da çok önemli” diye konuştu.
Hakeme şiddet olayına değinen Memik, Faruk Koca’nın konumuna dikkat çekerek “Tam tersi onun örnek olması, şiddeti durdurması gereken bir kişi. Sporda şiddetin yoğun yaşanması duyguların yoğun yaşanmasıyla ilgili ancak bu durum şiddeti haklı göstermiyor. Yani şiddeti hiçbir durum haklı göstermez. Bir kişide öfke sorunu varsa bunun tedavi yöntemleri de var” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUM GÜVENMİYOR’
Şiddet vakalarının hukuki boyutunu değerlendiren avukat Çağla Gül Bulut, toplumun yargıya ve adalete güveninin sarsıldığını dile getirdi. Bulut, “İnsanlar mahkemelerin tarafsız olduğunu, kanun önünde herkesin eşit olduğunu düşünmüyorlar. Cezaların caydırıcı olmayışı nedeniyle ‘Zaten bir yaptırımı olmaz’ gibi bir bakış açısına sahip oluyorlar. Bunlar bir araya geldiğinde ise ne yazık ki kendi adaletlerini kendileri sağlama yoluna gidiyorlar ve şiddet vakaları artıyor” dedi.